T.C. Mİllî Eğİtİm BakanlIğI
AĞRI / DOĞUBEYAZIT - Doğubayazıt Rehberlik ve Araştırma Merkezi

KADINA EL KAL-KA-MAZ!

Aile İçinde Kadına Yönelik Şiddet


Yıkılması güç bir tabu olarak varlığını sürdüren aile içinde kadına yönelik şiddet, toplumun erkek egemen yapısından kaynaklanmakta, toplumsal cinsiyet rollerine göre şekillenmektedir.

Aile içi şiddet eylemleri, cinsiyetler arasındaki güç ilişkilerinin eşitlik temeline dayanmadığı toplumlarda, sosyalleşme süreci ile öğrenilen davranış biçimleridir (Mor Çatı, 1996).

Aile içinde kadına yönelik şiddet, sürdürülebilir kalkınma açısından büyük önem taşıyan toplusal istikrar ve refahın sağlanması önünde ciddi bir engel teşkil etmektedir.

Cinsiyet ayrımcılığı ile yakından ilişkili olan aile içi şiddet, kadının yuva olarak nitelendirdiği ve toplumdaki en güvenilir yapı olarak kabul edilen “aile” içinde gerçekleşen, kadın üzerinde hakimiyet ve baskı kurmayı amaçlayan, fiziksel-psikolojik-cinsel-ekonomik zararla sonuçlanan ya da sonuçlanması mümkün olan her türlü eylemi ve tehdidi kapsamaktadır (Hagemann-White and Bohn, 2007).

UNICEF Innocenti Araştırma Merkezi’nin tanımı; “beraber yaşanılan kişi de dahil olmak üzere, yakın yaşam arkadaşı tarafından ve(ya) diğer aile bireyleri tarafından ev sınırlarının içinde ya da dışında olmasına bakılmaksızın kadına uygulanan şiddet” şeklindedir (UNICEF, 2000).

Tülin Günşen İçli ise aile içi şiddeti geleneksel aile üzerinden tanımlamıştır. Burada sözü edilen aile, hepsi doğum veya evlilik sonucu oluşan bir akrabalık ilişkisini paylaşan bireylerin oluşturduğu sosyal, toplumsal bir yapılanmadır. Bu bağlamda aile içi şiddetin mağdur ve failleri, bahsedilen bu akrabalık ilişkisi içindedirler. Varolan bu akrabalık ilişkileri içinde aile içi şiddetin eşe, çocuğa, aynı çatı altındaki kardeşe ve ebeveynlere karşı şiddet olarak tanımlanması mümkündür (İçli, 1995).

Bu tanımları destekler şekilde, DSÖ tarafından 2005 yılında, kadına yönelik aile içi şiddet konusunda gerçekleştirilen çalışmada da yakın ilişkilerde kadınların şiddet mağduru olma riskinin diğer tüm ortamlara göre daha yüksek olduğunun ve bu doğrultuda ev-aile olgusunun, dünyada birçok kadın için -güvenli bir liman- olarak kabul edilemeyeceğinin altı çizilmiştir (Logar, 2006).

Bu bağlamda aile içinde yaşanan şiddet; şiddete maruz kalanın büyük oranda kadın, uygulayanın ise erkek olduğu cinsiyetçi bir suçtur (Işık, 2008: 50-55). Şiddet uygulayan erkek, çoğu durumda kadının kan bağı ile bağlı olduğu ya da güven ilişkisi içinde bulunduğu koca, partner, baba, kayınbaba, amca, dayı, oğul ve diğer erkek akrabalar olabilmektedir (UNICEF, 2000).

 

 

Kadına Yönelik Aile İçi Şiddetin Sonuçları


Ne şekilde yaşanırsa yaşansın aile içi şiddet kadının yaşamına korku ve güvensizliği sokmakta, fiziksel ve ruhsal sağlığını olumsuz yönde etkilemekte, toplumsal yaşama katılımını engellemektedir. Özellikle kadının fiziksel ve ruhsal bütünlüğüne ağır zarar vermesi nedeni ile aile içi şiddet aynı zamanda ciddi bir halk sağlığı sorunudur.

Bu anlamda, şiddetin doğrudan etkisi öncelikle şiddete maruz kalan kadına yansımaktadır. DSÖ, aile içi şiddetin sağlık bakımından sonuçlarını ölümcül olan ve ölümcül olmayanlar olarak iki başlıkta belirlemiştir (Subaşı ve Akın, 2003).

Şiddetin ölümcül olmayan sonuçlarını fiziksel ve psikolojik etkileri açısından ikiye ayırmak mümkündür. Yaralanma, kırık, organ kaybı, istenmeyen gebelik, kalıcı rahatsızlıklar, cinsel yolla bulaşan hastalıklar, madde bağımlılığı fiziksel sonuçlara; korku, utanç, depresyon, anksiyete, cinsel işlev bozukluğu, değersizlik-yetersizlik hissi, çaresizlik, azalmış özbenlik saygısı, panik atak da şiddetin psikolojik sonuçlarına örnek olarak gösterilebilir.

Şiddetin ölümcül sonuçları arasında ise ağır yaralanma ya da cinsel yolla bulaşan hastalıklar nedeniyle gerçekleşen ölümler ve intiharlar bulunmaktadır.

Doğrudan şiddete maruz kalanı etkileyen sağlıkla ilgili bu sonuçların yanı sıra şiddetin bir de sosyo-ekonomik maliyeti bulunmaktadır. Şiddeti önlemeye ve şiddete maruz kalanı koruma-desteklemeye dönük tıbbiyargısal-kolluk hizmetleri ve sosyal hizmetlere ilişkin masraflar, şiddetin doğrudan maliyetini oluşturmaktadır (UNICEF, 2000).

Kadına yönelik aile içi şiddet aynı zamanda kadının üretkenliğini, çalışma kapasitesini olumsuz etkilemekte; işgücü piyasasına katılımın düşmesi, iş verimliliğinin azalması, kazanç kaybı gibi riskleri beraberinde getirmektedir. Yaşam kalitesinin düşmesi, demokratik süreçlere katılımın azalması, şiddet ve saldırganlık içeren eylemlerin kuşaktan kuşağa aktırılması riski şiddetin sosyal sonuçları arasında yer almaktadır (Korkut vd., 2008).

Bu noktada, aile içi şiddetin kadın üzerinde yarattığı sonuçlar yanında ağır bir toplumsal maliyeti bulunduğu, toplumsal ve ekonomik kalkınma önünde engel teşkil ettiği daha net görülebilmektedir.

Örneğin, İngiltere ve Galler’deki aile içi şiddetin toplam maliyetinin yılda yaklaşık 23 milyar pound olduğu belirtilmektedir (Logar, 2006).

Avustralya’da ise kadına ve çocuğa yönelik şiddetin yıllık maliyeti 13.6 milyar dolardır. Yeni Zelanda’da yapılan bir araştırma ile ülkede aile içi şiddetin maliyetinin en az 1.2 milyar dolar olduğu ortaya konmuştur (The National Council to Reduce Violence against Women and their Children, 2009).

Amerika Birleşik Devletleri’nde ise yakın yaşam arkadaşının uyguladığı şiddetin yıllık maliyeti 5.8 milyar dolara ulaşmaktadır. Bu maliyetin yaklaşık 4.1 milyar dolarlık kısmını tıbbi ve psikolojik yardım alma bedelleri; 0.18 milyar dolarlık kısmını da çalışamama nedeniyle gelir kayıpları ile diğer sosyal hizmet giderleri oluşturmaktadır (National Center for Injury Prevention and Control, 2003).

Kanada’da 1995 yılında yapılan bir araştırma aile içi şiddet nedeniyle yargı sistemine 684 milyon, kolluk için 187 milyon, psikolojik danışmanlık ve eğitim benzeri giderler için de 294 milyon dolar; yani toplamda 1 milyar doların üstünde bir meblağ harcandığını ortaya koymuştur (United Nations [UN], 2009).

Ağır sosyo-ekonomik maliyeti ve halk sağlığı ile doğrudan ilişkisi olan aile içinde kadına yönelik şiddet; bir kadın sorunu değil, toplumsal bir sorundur. Bu sorunla mücadelenin yalnızca kadınlara bırakılması yanlış bir tutum olacaktır.  

Paylaş Facebook  Paylaş twitter  Paylaş google  Paylaş linkedin
Yayın: 06.01.2025 - Güncelleme: 06.01.2025 16:08 - Görüntülenme: 26
Kaynak: https://www.aile.gov.tr/media/2522/ekinsener.pdf
  Beğen | 0  kişi beğendi